26 Şubat 2012 Pazar

martı seyri bir yaşam ,olsa

yaşamını ,yaşamın bir parçası olarak gör ,
o zaman
yaşadıkların
yaşayacakların
yaşayamadıkların
yaşayamayacakların


hepsi de,yaşamın


bu yaşamda ,öyle bir seyre dal ki
kulağın her sesi duysun ,
gözün her cismi görsün ,
ağzın her yemeği yesin,


yaşamını yaşamla doldur
yaşıyor olduğun yaşamınsa ,yaşıyorsun zaten
ya yaşamıyorsan..


yaşa, işte...


                                (eline su dökülmez usta, oruç aruoba)

10 Şubat 2012 Cuma

lapa lapa



-çok önce duymuştum.yazılası diye..


sessiz göz kapakları:
abartısız ılık soba sıcakılığı sağ yanağıma vurarak ,perde arkası(cam yok galiba,hissetmiyorum) kar yağışını izliyorum.eski ahşap binaların çürük çarık damlarındaki kiremitlerde birikmiş beyaz yığınlığı ,dans eden kar tanelerinin dans pistine dönüşmekte...


geometride iki nokta arası en yakın uzaklığa doğru adı verilmiş.bence de ,doğru..ama doğru bu doğru temellendirmesinde büyük bir ironi.neden mi? anlık izlenimim gereği açıklarsam eğer;
gözbebeğim ,perde arkası pusuluğunda görünen ,ilk anda göze kestirilen bir kar tanesi arasında en yakın uzaklık(doğru)..gitgide aşağı doğru eğiliyor.ki bu doğru'luk ,kendince doğrular arasında çelişkilerden, sonuca varmışsa (kesinlikle öyle) o doğrunun sadece ortalama uzaklığı doğrudur.bakıldığında(bakamayız, sadece hissedebiliriz) zikzaklar ,geriye dönüşler, durmalar....bunlar ,işte


doğru(ları)ma evlerin bacasından tütmeler ,giriş-gelişme-sonuç evreli varsayımların gelişme'lerinde sırıtır mahcup mahcup ,asıl utangaçlığı küsmek üzre çatık kaşlarında sonuca varamamasından..


ve her b'akışım mutluluğumun hüznü ,hüznümün mutluluğudur.


kabaca-dile dökülen:
dolu-dizgin bakışımdan ilk hangisini(mutluluk mu,hüzün mü) düşüncemede kalmamın değerli olacağı ,bu aralık içerisinde kısa salınımlar , gel(me)-git(me)lerde yer edinmiş, edinilmiş...


önce mutlu oldum diyelim, hüznü de kendiliğinden yerleşir dudaklara; diyelim ki hüzünlendim, mutluluğum yerleşir gözlerime.


mutlu bakarak hüzünlü konuşmaktır ,belki, hayat
hüzünlü konuşarak mutlu bakmaktır, belki..


"kar ve hayat"

9 Şubat 2012 Perşembe

sindirim



hangi düşünce anlaşılmamış
ya da
anlaşılmak istenilmemiş
ki bazen de
anlaması güç
ve de imkansız olması
düşüncesiyle birlikte


beynimin icre ,
yumak yumak
vahşi bir hayvanın-(çok aç)
avı 
aynı 
zamanda avcısı
birtürlü sürek'ten dönemedi
bekledi 
saatlerce günlerce
yıllarca


ama bitmedi işte,
o son olamamışların
tahribatı işlendi
acı gözlerine
aracısız 
bağlantılı .kopuk kopuk sordu


-kendin nerde 
,o,
 nerde?


son zamanlarında da
olduğu gibi
anladım ki
hep midemi sindireceğim
midemdeki sıvılarla
sindirileceğim


(yememe engel mide ağrılarım ,durun biraz.)

8 Şubat 2012 Çarşamba

yatarayak.



karanlıkta yürürken duraksadığın bir anda, aradığın şeyin üstünde durduğunun farkına bile varamazsın.gözlerin iyi seçer o karanlıkta herşeyi ama -o- aradığın olmadığı ,bulamadığın zaman hiçlik söz konusudur.oysa ki ,tam üstündesindir ,belki de -o- tam üstündedir (önemi yok)


orta tempoda-ne hızlı ne yavaş, tam ortası- ayak uydurmak istersin.öncesinin yorgunluğunu hissettiğinde miş'li geçmişliğinin hızlı geçmiş olduğunu anlarsın.şimdiki zamanın ve geleceğinin (yorgunluğu atma süreçsizliği) planlamalarına girşirsin (ki boş bir çabadır), bir sonraki miş'li geçmişini değerlendirdiğinde ,bu sefer ağırlaştırılmış- haddinden fazla- tempodadır.işte o, hızlı ve yavaş arasında keskin çizginin ,insan vücuduna bilhassa beynine akıttığı ,en büyük zaman zehri olduğunu ,hızlıdan yavaşa doğru ve tam tersi de, bunların ,en içe dönüklüğün karın ağrılarını çektiğin vakitlerde düşünürsün.-o- sana kendiliğnden gelir.(emin olun karın ağrısı çok fena şey)


farkında olmadığımın farkına vararak;
hızlı-çekim kuvveti zayıf düşüncelerin baş sarhoşluğu ile yavaş-çekim kuvveti güçlü düşüncelerin ezici açlığı arasında gidip gelememekten ,yeni çıkarımlarda bulunamamamın hüznü ket vurmakta hayallerime..

3 Şubat 2012 Cuma

başlık'sız

...08,09,10,11,12....
bir niçe(neitzsche) yaşar ,yaşandığıdır niçe olan -fakat yaşadığı   ..-di olan.

1 Şubat 2012 Çarşamba

masal kitabım..

doğum öncesi:
yarım(bile olmayan) aklımın yarısının dahi alamayacağı ,kıyısından köşesinden ilinti kurabileceği (belki de,) hikayeleri okumaktayım.tam olarak hikaye de değil ,masal denmekte.bana kalsa ,ne masal derdim ,ne de hikaye..
ben yahut biz, farkına vardım da üç çeşit yaşatabiliriz hikayelerimizi.yine hikaye dedim ,masala olacaktı.evet, biz diyordum, biz ,en azından birçoğumuz sadece okuyanlarız, izleyenleriz, duyanlarız fakat yaşayanı değiliz.okumakta, izlemekte olduğumuzu anlamlandırma bilincini en önemli sırada yaşayarak, arka planda ise yaşanmamış olanı ütopyamızda yaşatarak ya da yaşanmışlıklarımıza benzeterek anı-msanmışlıklar olarak belli ölçüde erişebiliriz.
-anlam deryasında bir katre-(çokanlamlılık)


doğum öncesi:
geçmişten süregelen bu dizin içerisinde kendi rolünü iyi oynayanlar ve senaryoyu iyi yazanlar arasındaki muhabbetin paylaşımı, tozlu raflara konmuştur.tozlu rafların diğer adının gönül rafları olduğu düşüncem ,çocukluğumun en iyi miraslarındandır.öyle bulurum ben.


doğum-azevveli(en uzun süreç):
neye göre kısa ,neye göre uzun ,
bişekilde izah edilmesi gereken birşeyin 
(yarım akılla') nasıl ,niçin olduğunun önemi
yarım olmayan diğer akılla ölçülebilir(berikisi ,ötekisi)
ama onu da anlamaya ,anlayana kadar,
yazılabilir karalamalarla ulaşma hevesi...




                                      teşekkürler ,bilge karasu                                                                       
                                                             saygıyla...