27 Ocak 2012 Cuma

etsem de ,

bilmediğimden midir nedendir ,bilinmez;
yapacağımızın oluruna bırakılması ,oluruna bırakılanın yapılacağı bahsine ,yapacağının dolayısıyla bırakacağının da olmadığını argüman alan ruh halimle ,uşşak makam dinleyerek bu yazıma dahil olmak isterdim.misal, "derya içre olup...."gerisini biliyorsunuz.yazılıyor kelime kelime(varabildiğince ,tümce tümce) ve o yazılan, yazılmak istenenin aynı-birebiri- olduğunu farzedersem ;
kalemin kağıttan ayrılması(ne yönlü olduğu okuyana bırakılmalı ,gibi) ama şeffaf bir çizgide buluşması kadar ikircikli okuyabilirim.-okumadığım, yazdığım-
buhran havalarının ,duyabildiğim kadarıyla,içsel yolculuğun özel davet zarfını cömertçe sunduğu kanısındayım.duyulan ve yaşananın sadece yaşanılan kısmının yaşanmış olması da kavram üzre altçizgi çektir(e)mez.aracı konumlu yer değiştirmelerin ,kendi adımların dışında hareketsizliği de anlaşılanın(veya anlaşılamayanın) katı duruşundan olsa gerek ki ,ketumluğu da aşikar.aslında bu durgunluğun geri ivmelenme süreci, eğer , başa dönersek;
yapılan-olan-bırakılan üçgeninden değil ,zaman diyalektiğinde ,belki de aynı doğru üzerinde sıralanması (3 boyutlu salınımından şüpheleniyorum) ile temellendirebilirim ya da çatılandırabilirim.


temel-çatı ...
kat be kat,
katlı

24 Ocak 2012 Salı

Zemheri Nar'ı

Nar alıyorum,
ortaya döküyorum.-bütün
orada bakakalıyorum,
bakmaya çalışıyorum.-bütün


sonra yaşanıl(ama)mışlıklarla,
ham meyvadaki keskin acıyı kokluyorum.-bütün
Nar olasım geliyor ;
görünen acı tek-bütün
görünmeyen umut sevisi-bütün
(saklanmışlığından güzellik kazınmış künyesine-bütün)


ve şarap şişesini parçalar gibi fırlatıyorum
elimden ok gibi fırlayan Nar.-bütün
şimdi görü.....bilirsiniz
ben ,biz, Nar'larımız-
BÜSBÜTÜN


(Uğur Mumcu ,Gaffar Okkan, İsmail Cem ve daha nicelerine, saygıyla...)

17 Ocak 2012 Salı

mutlak -(çarpık algılaşmalar üzre)

kavramların ,kavramlaştırılmış halinin kendi kavram boyutundan başka ,diğer kavramına kavuştuğu hakikati ,bir tür gereksinim gibi algılanamayacaksa eğer olanaklılık hakkında konuşabilirz.
somut olan şeylerin ,ki belirli formları kendi ölçeklenmişliklerinde iyi bir oranla mevcuttur(altın oran).
soyut olan-soyutsallaştırılmış somut kavramlar-ın öznelliği de birebir(o ve sen) etkileşiminden gelmektedir.
her etkileşim bir iz bırakmaktadır.an için belirli bir süreyi durmadan bölüp daha da küçültebiliriz.küçültülen süreciklerle etkileşim birlikteliği ,düşünme gereksiniminden uzak(düşüncesizlik demiyorum) hissedilebilir.
neye göre kime göre sorularını sormadan "arayışın kendisi hakikattir" diyerek ,kim olduğun ,ne olduğun -geçmiş ve gelecek zamanlı olmadan-kendinle iletişiminin en kutsal evresinde gerçekleşebileceğine inanabilirim.inanabilirim evet,bu da bir inançtır.
mutlak; olanaklıdır ,bir duyuma göre..
olanaklılığın olanaksız olma olanağı nedir peki?
(az olanaklı deme lütfuna erdiysen ,ya da az olanaksız)




algı -algılama hali -algılamada kalmalar;
önce okuyup sonra düşünme: sıralamadalar...


             cenk'e ,teşekkürle

8 Ocak 2012 Pazar

bu su hiç durmazmış :)





lütfen durma ,dışarı çık (*hava yağmurlu ,saat 14'ü geçti)
hep hava güneşli ,açık ve herkes dışarıda kalabalık halindeyken mi çıkacaksın.onların arasına karışıp yok (mu) olacaksın
su birikintilerine bakıyorum da ,şıp şıp, tane tane ve ardarda iz bırakmaktalar.bütün renkler havanın griliğinde birden matlaştı.artık hepsinin ince bir tabakası var.onları (hepimizi) saran ,koruyan.
sanki evlere aksiseda gelmiş, pencere arkalarından, şu an dinlediğim ve ortaçgilin deyimi üzre ''bu su hiç durmaz'' demesi; kendimizce yasaklar var ,dışarı ,yağmura kaçmalı ,yağmurla kalmalı.yasaklar var ,önümüzde de barajlar..evet sevgili ortaçgil ,bu su hiç durmaz...
yer ile kendim arasındaki çapraza paralel sulu sepkenin,bilakis hayatın sayfalara izdüşümünü yansıtması da parlaması da oldukça rengahenk.bir müddet iz bırakacak bu yağmurlar..sen de iz bırakacaksın.insanlar da iz bırakacaklar ama bilmeyecekler.sen de bildiğini zannedeceksin.iz olan şeyin iz bırakma ihtimalini düşünmek ..mesele de yağmura karışır gider böylece..
en özgür düşüncenle akmalısın ki çatılardan, ve orada yerçekimine karşı gelmenin azami gücünü öğr....kesinkez düşeceğini bilm...
daha ne bekliyorsun ,bekliyorum
çık yağmura kendi merdivenlerinle ,yağ ,yağmurla...


3 Ocak 2012 Salı

nisan doğaçlaması ,(biz Asaf'la oturur ,dertleşirdik)

derin bir giz saklıdır
her bilmecemde
ağlar gibi olurum
          çoğu zaman
her güldürmecemde...




                        Özlem ablama...

1 Ocak 2012 Pazar

insan beyinleri ve yüzleri üzre..

hapislenmiş düşüncelerin demir parmaklıklarına sahip olan beyin ile her türlü sıfata sahip tiyatrovari görünümlü yüz ,birbirine dik kesişmiştir..-bilinçaltları oluşmaya başlayalı
ayna karşısı sohbetlerimin tek mezesi ,konuşurken sıvazladığım sakallarım olabilir.neden mi bu böyle...
fazla düşünülmeden ,irdelenmeden bi yargıya varabilmekli sade bi üslub -belki de
erkek cinsiyetine mensup olduğumdan kelli böyle bir yazıya başlamaktayım.
her erkek(köse değilse) tıraş olur ,olmaz.yüzünde ne görmek istiyorsa ,istemeden de olması mümkün.
ilk cümleden ,dik kesişimli izdüşümümden bahsetmiştim.
ve sakalın binbir çeşit hali var ;top sakal ,keçi sakal ,bıyık ..bir de sakalsızlık.
peki düşünceler bu dikgenliğe dik kafalılık mı edecek ;sanmıyorum
volta atmakta her an,düşünceler..ve insan yaklaşımı da sakallara yaklaşır gibi yaklaşmaktadır bu düşüncelere;
istediği şekilleri vermekte ,kıl kökleri gibi görünümüne bürünüyor o an düşünceler -kendini saklama meraklarından olması gerekli olacak herhalde ki,
o düşüncelere de sakal gibi şekil vermek ,kimini kazımak ama kökte kaldığını bilerek ,bilmek istemeyerek ,ama o orda olduğunu bilerek.
bazıları vardır ,hiç şekil gerekmez .onlar kesilmez .salınır düşünceler her periyotta.
bazıları vardır ,top ,keçi gibi bi kısım odaları iyice kazınır.
hele ki bazıları vardır ,ayna gibidir.tertemiz!
temizlik: bütün hapislenmiş düşünceleri dışarda hissi verdirmeye tatminkar olmuştur 
neden mi dik kesişiyorlar 


bende öyle bir sakal...